Evapsie Harry Potter ve RPG'nin birleştiği adres(: |
|
| Alım İçin! | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Amelia N. Ramanicol İksir Profesörü ~ Ravenclaw Bina Sorumlusu ~ Müdüre
Mesaj Sayısı : 1125 Ruh Hali : Nereden : Buradan(:
Seviye RP Puanı: (95/100)
| Konu: Alım İçin! C.tesi Ağus. 01, 2009 12:16 pm | |
| St. Mungo'daki Şifacılardan biri olmak için aşağıdaki form doldurulmalıdır. | |
| | | Dianne Dickenson St. Mungo Baş Şifacısı
Mesaj Sayısı : 21 Ruh Hali : Nereden : İzmir. Kalbim Ege'de kaldı. Lelelele.
Seviye RP Puanı: (100/100)
| Konu: Geri: Alım İçin! C.tesi Ağus. 01, 2009 1:55 pm | |
| İstenen Mevki: Baş Şifacı. RPG: - Spoiler:
Erkekler tuvaletine girmek için ısrar eden küçük bir çocuk ve çocuğun, tuvalettekilere özür dilercesine bakan genç annesi… Başına ne geldiği, nerede olduğu meçhul babaya rağmen iç ısıtan bir tablo… Çocuğun öncelikli şikâyetinin girdiği tuvaleti kullananların cinsiyeti olduğu düşünüldüğünde, anne için bir başarı…
Tanık olduğu sahneye gülümseyebilirdi cadı, eğer kendi sorunlarıyla o kadar meşgul olmasaydı. Ah, sorunlar… Birkaç saniyeliğine de olsa unuttuğu onca şey, beynine yeniden üşüşürken anneyle oğlunun tuvaletten çıkışını fark etmedi bile. Neşe içinde dedikodu yapmakla ve birkaç günlük tatillere bavul olarak bile götürülebilecek çantalarından çıkardıkları ıvır zıvırları sürünmekle meşgul hemcinslerinin varlıklarının dahi farkında değildi zaten. Son günlerde dikkati normalden de dağınıktı. Sürekli hareket halindeki kalabalık bir yana, tuvaletinde bulunduğu kafeden beş dakika kadar önce ne sipariş ettiğini hatırlamıyordu. Gözleri kapatılsa ne giydiğini söyleyemezdi; fayanslarının rengi bir yana, tuvalette bir fayansın olup olmadığını bilmiyordu. Kendi yansımasına boş gözlerle bakarken, aslında hiç de boş değildi beyni. Bakışlarının anlamsızlaşmasının sebebinin çok fazla düşünmesi ve sonuçta hiçbir şeyi tam olarak düşünememesi olduğunu da ekledi o karışık fikirler yığınına. Aynı şekilde, dikkatsizliği de çok fazla dikkat etmekten kaynaklanıyordu belki.
Dikkat etmek… Sevdiği adamla konuşurken kendi türüne özgü bir deyim kaçırmamaya dikkat etmek… Ona göre son derece sıradan olan ama Tony’nin dilini yutuvermesine yetecek alışkanlıklarından uzak durmaya dikkat etmek… Gerçeği söylememeye dikkat etmek, yalan söylememeye de öyle… Onsuzken kendisini savunmasız hissettiği asasını ya da Gelecek Postası’nı ortada bırakmamaya, işi ya da ailesi hakkında bilgi vermemeye, onu iş yerine bırakmayı teklif eden Tony için her zaman hazır bir bahane bulundurmaya, safkan takıntılı tutucu ailesinin hiçbir bireyiyle karşılaşmamaya, onları da erkek arkadaşıyla tanıştırmasını isteyen arkadaşlarını reddederken hiç kimsenin duygularını incitmemeye, ona çok uzak olan bu teknolojiden anlıyormuş gibi görünmeye, yaptığı ve yapmadığı her şeye, her şeye dikkat etmek!
Yoruluyordu. Ayna bakınca gördüğü koyu kestane rengi saçları dağınık, mavi gözleri donuk, gözlerinin altı mor, giyimi özensiz kadın da doğruluyordu bunu. Yoruluyordu, evet, ama onu hangisinin daha çok yorduğu bilmiyordu: Neredeyse altı ay sürmüş bu garip oyun mu, yoksa bu oyunun bitmesinin gerekliliği mi? Birkaç dakikadır aynaya baktığını ve etraftaki kadın sürüsünün çoğunun da ona baktığını fark etti. Gözlerini dalgınlıkla kırpıştırıp ona yönelmiş bakışları boş vererek, yüzünü yıkamak amacıyla musluğa götürdü elini. Aynı dalgınlıkla musluğu çevirirken yüzük parmağındaki tek taşa takıldı gözleri. Annesinin taktığı kolyeler, yüzükler ve diğerlerinden edindiği tecrübeyle kolaylıkla söyleyebilirdi ki pırlanta, küçük olmasına rağmen gerçekti. Ayrıca, kim olduğunu tam olarak, ne olduğunuysa hiç bilmediği bir kadına evlenme teklifi etmek isteyen, bir kitapçıda yardımcı olarak çalışan ve aldığı maaşın hatırı sayılır bir kısmını sevdiği o kadına harcamak isteyen, kahrolası bir romantiğin satın olacağı türdendi. Arkasındaki kadınlardan birinin küresel ısınmayla ilgili yüksek homurtusuyla tekrar kendisine geldi. Yüzündeki başarısız makyajın akacak olmasına aldırmayarak elini soğuk suya soktu, iki elinin tamamen dolmasını bekledi ve soğuk suyu yüzüne çarptı. Dizginlerinin gittikçe elinden kaydığını, olaylarda bir etkisinin olmadığını ve kimi zaman kendisini uzaktan izliyormuş havasındaki hayatında kesinlikle gerçek, hissedilebilir bir şeydi suyun soğukluğu. Ani bir kararla, musluğu hızlıca kapattı. Bir an önce harekete geçme kararını hangi sebeple aldığını kendisi de bilmiyordu. Belki bu, ne kadar çabuk başlarsa o kadar çabuk biter diyeydi; belki de en sonunda ne zamandır tuvalette olduğunu sormuştu kendisine.
Bu kararlı yürüyüşü, daha kapıdan çıktığı anda kesilmişti ama herhangi bir ruhsal sorun yüzünden değil: tuvalete doğru kendisininkine benzer kararlı adımlarla gitmekte olan bir başka bayan yüzünden. Hafifçe çarptığı bayana yarım saniye boş gözlerle baktıktan sonra içeride gördüğü ve dikkatini çeken o kadın olduğunu hatırladı, oğlunun alçak bir seste devam eden homurtusuna bakılırsa – “Çantanı içeride ben unutmadım ki, bu benim suçum değil. Lütfen, bana dondurma alacaksın, değil mi? Ama benim suçum değil bu!” – çantasını tuvalette bırakmış olmalıydı. Kendisi gibi dalgın birisi daha… Kadına acımakla, kendisi gibi birisini daha gördüğü için sevinmek arasında bir karar vermektense, özür dilemeye yönlendirdi beynini. “Af edersiniz.” Kendi gözlerine birkaç saniyeliğine kilitlenen soluk yeşil gözlerdeki kıskançlığı fark etti. Belli ki kadın on yıl önceki kadar genç ve güzel olmak istiyordu, hiç bağlanmamış olmak istiyordu, hatta belki bir çocuğunun olmamasını da istiyordu. Kendisinin de suçlu olduğunu söyleme zahmetine girmemiş kadının önemsemediğine dair bir şeyler mırıldanışını ve elini sıkıca tuttuğu oğlunu peşinde tuvalete sürükleyişini izlerken, kadının kıskançlığının onunkinin yanında hafif kaldığını fark etti. O da bir muggle olmak isterdi, sıradan bir aileden doğmak ve daha sık rastlanılan bir isme sahip olmak. Tony’e ne zaman az bilgi verse, genç adamın yüzünde belirecek o ifadeyi görmek zorunda kalmamak! Genç adam, muhtemelen kendisine yeterince güvenilmediğini düşünüyordu muhtemelen ki bu cadı için kötüydü. Ne zaman ısrar etse susturulması ve sadece sevdiği kadını üzdüğü için üzülmesiyse, açıkçası, ilkinden bile kötüydü.
İşte oradaydı, Tony. İki kişilik bir masada, önündeki çiz keke elini bile sürmemiş ve gergin. Çok yakışıklı değil belki ama tuhaf bir biçimde güven verici ve karizmatik… Çikolata rengi gözlerinde çakan bir şimşekle onu fark ettiğini anladı. Durmadan tuvaletin kapısına baktığı için birkaç saniye bile almamıştı bu. Cadı, o gittiğinden bu yana adamın bir an bile gözlerini kapıdan ayırmadığına yemin edebilirdi o an. Adamın bakışlarındaki soru işaretleriyle yüzündeki gülümse kaybolurken aradaki mesafeyi kat edip masaya ulaştı. Tuvalete giderken çantasını almadığınıysa ancak masaya oturduğunda fark etmişti. Bir kadının makyaj tazelemeye gitmesi ‘olağan’ diye nitelendirildiğinde; normalde pek makyaj yapmayan birisinin bu bahaneyle masadan kalkması ‘alışılmadık’ olabilirdi belki. Bu kadın gitseydi ve eskisinden de dağınık bir makyajla dönseydi duruma en iyi ihtimalle ‘biraz garip’ denilebilirdi. Ama eğer söz konusu olan normalde makyaj yapmayan kadın tuvalete gitmişse, çok uzun süre sonra eskisinden de kötü döndüyse ve çantasını bile almadıysa bu, kuşkusuz, ‘biraz garip’ten çok daha farklı olurdu.
“O-onun sende kalmasını istemiyorsun, değil mi Fanella? Bak, e-eğer mutlu değilsen, ke-kendini zorlamana gerek yok ben... Sadece senin mutlu olmanı istiyorum… ve gülümsemeni.”
Tony’sinin yuvarlak çenesiyle parmağındaki yüzü işaret ederek söyledikleri, en kısa şekilde trajikomikti. Söylenmesi üzücü, evet, ama kendi söylemeye çalıştığı şeyle karşılaştırıldığında komik. Oysa kullandığı yolla bile cadıyı ona tekrar âşık edebilirdi. ‘Benimle evlenmek istemiyorsan anlarım’ değil de, yüzükle sembolik bir anlatım. Alegori! Bu şekilde kesinlikle daha az korkunçtu. Bazen adamı hiç anlayamıyordu. Genç adam birçok konuda derin bilgiye sahipti ve zeki de sayılırdı. Buna rağmen, Fanella’yla ilgili hiçbir şeyi göremiyor olmalıydı. Genç kadının yaptığı ve yapmadığı her hareket, sahip olduğu ve olmadığı her şey o kadar şüpheliydi ki aslında! En basitinden, adı bile. Ne tarz bir ailenin kızına böyle bir ad koyacağını düşünememiş miydi genç adam, sadece ailenin köklerinin çok eskiye dayandığını ve ona büyük-büyük annesinin isminin konulduğunu mu düşünmüştü acaba? Fanella… Sıcak olmaktan uzak ve daha çok bir çeşit evcil hayvan ismi gibi… Ailesinin istediği zaman tasmasından çekerek nereye isterse götürebileceği bir evcil hayvan… Yuva olmaktan çok uzak bir malikâneye, bakanlıkta ‘pencereli’ bir ofise, sevmediği bir adamın koynuna, Azkaban’a ve hatta mezara…
Gözlerini sabitlediği kahverengi gözlerden ayırıp ani bir ilham için bakındı masaya. Ne söyleyecekti, nasıl söyleyecekti ve en önemlisi, söyledikleri karşısında Tony ne yapacaktı? Çıkıp da ‘Ben cadıyım.’ mı diyecekti Fanella bir anda? Sanki bir cadının ne olduğunu Tony çok bilirdi ya. Eğer masadan kaçmamış olursa Gölgeler Kitabı’nı okumayı falan isteyecekti büyük bir ihtimalle. Başını iştahını hiç açmayan kekten kaldırdı ve çikolata rengi bir başka çiftle birleşti gözleri. Çeyrek saniyeden bile kısa bir süre kendisini koruyabilmiş başarısız ve sahte bir gülümsemeden sonra başladı konuşmaya. Hazır olmak için bekleyemezdi çünkü hiçbir zaman hazır olamazdı buna: ne o ne de sevdiği adam. Tony’ninse her şeyi on bir yaşında bir çocukları olduğunda öğrenmesiyse kesinlikle adaletsizlik olurdu. Hayır, genç adam kesinlikle bundan daha fazlasını, en azından gerçekleri bilmeyi hak ediyordu.
“Bu yüzüğü hayatım boyunca taşımayı isterim Tony ama birazdan duyacaklarından sonra, sen bunu istemeyebilirsin. Lütfen dikkatle dinle ve… ve rica ediyorum sözümü kesme.”
| |
| | | Amelia N. Ramanicol İksir Profesörü ~ Ravenclaw Bina Sorumlusu ~ Müdüre
Mesaj Sayısı : 1125 Ruh Hali : Nereden : Buradan(:
Seviye RP Puanı: (95/100)
| Konu: Geri: Alım İçin! C.tesi Ağus. 01, 2009 2:23 pm | |
| kabul edildiniz(: rütbenizi veriyorum(: | |
| | | Imogen Strouvelle Hogwarts Baş Şifacısı
Mesaj Sayısı : 3
| Konu: Geri: Alım İçin! Ptsi Ağus. 31, 2009 9:18 am | |
| Hogwarts Baş Şifacısı olmak istiyorum olmaz ise, sadece şifacı. - Spoiler:
" Gönüller birdir, insanlar ayrı olsada, yaşananlar güzeldir mazide kalsada, umrumda degil dünyalar yıkılsada biz dostuz unutmayız uzakta olsada... "
Kitabın Pembe kapağını açtı ve Bir Ağacın altına oturup Beyaz Sayfalardaki Mor Yazıları okumaya başladı. Sessizce süzülüyordu yaşlar gözlerinden ve yanaklarındaki derin çizgilerde kayboluyordu. Etrafındakilere belli etmemeye çalışıyordu. Herkesin üzüntüsünü ifadesi başkaydı tabi ama o biliyorduki bu acı onun acısıydı ve etrafındakilerin bunu anlamasını bekleyemezdi. Kim teselli edebilirdi ki yüreğindeki acıyı, teselli etmeleride gerekmiyordu. O bu acıyı da yaşamalıydı dostluğu yaşadığı gibi. Kaybettiği 50 yıllık dostuydu. İyi gün, kötü gün, bir ömürdü paylaşılanlar. Bir sürü yaşanmışlık gizlenmişti gözyaşlarına… Mutluluklarını paylaştığı anları anımsadı birden ve mutluluk gözyaşlarını... Huzursuz Bakışlar... Yaşamda denge vardı ve şimdi acının gözyaşlarıydı akanlar. Olsun buda yaşanmalıydı. Öyle kıymetliydiki kaybettiği dostu, herşey değerdi ona.. Bu acıda ona aitti.. Yaşamalıydı... Cenaze katılımcılarıyla yavaş yavaş ilerlemekteydi. Onu görebileceği bir mesafeden izliyordu ve onunda onu izlediğini biliyordu. Ölüm var mıydı? Nereye gidiyordu sevgili dostu!.. Yaşarkende çok severdi seyahat etmeyi, işte buda bir başka seyahat değilmiydi. Zihni onunla ilgili anılarla dolup taşıyordu, hangisi önceydi, hangisi sonraydı. Ne çok anısı vardı hatırlanacak ve ne çok an varmış yaşanmışlığın ardında zihinde kalan. Sevinç duydu birden, ne mutluyduki onca anı ile onu hep içinde yaşatacaktı. Onun seyahate çıktığını düşünecek ve onu beklemeyecekti. Öyle ya bazen dostlar ayrılır ve tekrar karşılaştıklarında bıraktıkları yerden yeniden devam etmezlermiydi.. Bunu da öyle bir şey gibi düşündü ve belki artık bu yaşamda değil ama bir başka yaşamda yeniden bıraktıkları yerden başlayabilirlerdi. Kimbilir? Onu nerede olsa tanırdı !!!! Ya onu hiç tanımasaydı , ya hiç hayatında olmasaydı. İşte o an acının yerini büyük bir hüsran ve kaybetmişlik duygusu sardı. Gerçekten kaybetmek buydu, hiç tanımamak. Oysa ki o onunla tam 50 yıl paylaşmıştı. Dolu dolu bir hayatta her şeyiyle.. İnsanın her ne yaşarsa yaşasın yaşadıklarını özgürce birisiyle paylaşabilmesi ne hafifletici bir duyguydu, Kalbinde bir kıpırtı oldu. eleştirilmeyeceğini bilmek, her haliyle, doğrusuyla yanlışıyla, iyisiyle kötüsüyle her haliyle kabul görmek. Ve hep sevildiğini hissetmek! Sır kalmaz aranızda, maskeler yoktur, duyguların en derinine inersiniz ve sizi dinler, dinler… İşte böyle biriydi o onun için... Gecenin bir yarısı ihtiyacı olduğunda, uykunun ortasında bile o sımsıcacık sesini duyardı… ne kadındı ne erkek.. Siz neyseniz oda o olurdu. Kocaman sevgi dolu bir yüreği vardı , aklından evvel gelirdi duyguları ve hissettikleri. Acıysa acıyı, sevinçse sevinci coşkuyla yaşardı benliğinde ve yansıtırdı cömertçe…. Peki bunca paylaşılmışlığın, yaşanmışlığın içinde o ona sevgisini belli edebilmişmiydi? Hepimiz yaşamın hızı ve karmaşasında, zihnimizdeki önceliklerimiz, yaşamdaki önem verdiklerimiz derken zamana sıkışmış anlarımızda sevgiye yer verebiliyormuyuz? Yoksa herşeyi ertelediğimiz gibi bir kaç sevgi sözcüğünü, bir sıcak kucaklaşmayı, ten temasını, sesin büyüsünü unutuyormuyuz? Hiçmi vaktimiz yok o değerli anlar için… Düşündüğünde tüm bunları; dostuyla her anı dolu dolu yaşadığını ve onun varlığını hep hissettiğini ve ona da hissettirdiğini anımsadı. Bazen sevgi sözcükleri aynı anda çıkardı dudaklarından… Dostluk; dost kalabilmek ve dostluğu yaşatabilmek yaşamdaki paha biçilmez en önemli erdemlerden biriydi onlar için … Tören bitmek üzereydi , dostunu; “İyiki vardın sevgili dostum! İyiki vardın. Seni seviyorum ” sözleriyle uğurladı son yolculuğunda... Kitabı heyecanla okurken aklından geçenler oldukça karmaşıktı, oysa hisleri büsbütün yeni bir Dostluk Arayışındaydı.
Soğuk ve Keskin bir hava, içinde yaşanılan ve insan soluğu ile hayat bulan yapı Hogwarts... Bulunduğu Mekanı ve Saati umursamadan eline aldığı kitap... Sayfaları çevirirken çıkarttığı ses, Kesik Kesik hikayeler ve kararsız bir kız. Verdiği kararla bir sayfada durmuş ve okumakta. Sokakları oluştururken adlandırıp, o sokaklarda yaşayanlar insanlar. Sokaklar bütün bunlardan habersiz, yaşayanlarıyla iç içe, yaşananlar arasında varlıklarını sürdürüyor. Huzur Sokak, bunlardan yalnızca biri… Kentte kaç huzur sokak olduğunu bilmiyorum. Adı huzur olan, cadde ya da sokakların huzurlu olup olmadığı konusunda yeterli bilgim de yok. Yeterli olması için onları tanımam gerekiyor. Ancak, genel bilgilerden yola çıkarak, çoğunun günler geçtikçe huzurlu olmaktan uzaklaştığını düşünebiliyorum. Düşünebilmemin nedeni yaşananlardır, doğal olarak. Bu düşünce, yine de eksik ya da fazla olmaktan izler taşıyabilir. Çünkü söz konusu olan sokak bile olsa, tek örnek ve örneklerden yola çıkıp genelleme yapmak, genel olarak yanıltabilir, yapanı. İnsanlar benzeri, sokaklar da farklıdır. İnsanlarla iç içe, yaşamlarını sürdüren sokaklar. İnsanlar benzeri, sokakların da ilk bakıştaki benzerlikleri yanıltıcı olabilir. Söz konusu olan somut, biçimsel özellikler değil, soyut özellikler olunca yanılma payı da artar, doğal olarak. Çünkü soyut olan, bakan kadar bakış açısı, yorumlayan kadar yorum sayısına neden olabilir, yapısı gereği ve yaklaşımlara bağlı olarak. Ama bir Huzur Sokak var ki, artık yakından tanıyorum… Sokağa adını verenler, şakacı insanlar olmalı! Ya da adını koydukları günlerde, bu günleri düşünememişlerdi. Belki de; insanların bugünlerdeki yaygın huzursuzluklarını, o uzak günlerde öngörmüşlerdi. Görmüşlerdi de, bir türlü anlatamamışlardı gördüklerini… Onlar da farklı bir anlatım biçimini yeğlemişlerdi… Ya da çok düşünmeden konmuştu sokağın adı. O günlerdeki huzur anlayışına uygun bir sokak olduğunu düşünmüş de olabilirlerdi, kim bilir… Bunu en iyi o insanlar bilir. Ama ara ki bulasın, kırk beş-elli yıl önce yaşamış, tanımadığın insanları. Mahalledeki yaşıtları bile tanımazken, o insanları bulmak boş bir arayış olarak görünüyor. Hoş bazılarına ulaşabiliyorsunuz! Çoğu, bir sokak aşağıdaki mezarlıkta. Huzur içinde yatsınlar. Kalabalık caddeye dikey bağlanan binlerce, belki de yüz binlerce sokaktan biriydi. Yer yer kaldırımlı, yer yer de kaldırımsız, ilk bakışta sıradan bir sokak. Apartmanların sınırlarını belirleyen duvarların, ya da kaldırımların sona erdiği yerlerin hemen dibinde sıralanmış, her marka ve türden motorlu araçlarla bir açık hava otoparkını andırıyordu artık. Bu görünümüyle, iki aracın karşılıklı geçemeyeceği, iki yönlü, büyük bölümü kaldırımsız sokakta, yayalar ortasından yürümek zorunda kalırken; karşı yönden gelen araçla karşılaşanlar en küçük boşluğu değerlendirip, birbirlerini geçmeye çalışıyordu. Bazen, “önce ben girdim sokağa, sen caddeye daha yakınsın, yol ver” diyen sürücüler; önce tartışmaya başlıyor, zaman zaman ağız dalaşına giriyordu.
Havada uçuşan küfürleşmeler, sık sık kavgalara neden oluyordu. Dört-beş katlı bahçeli apartmanların yerine, sekiz-on katlı apartmanlar yapılırken büyükler kadar çocuk sayısı da artmıştı ve artıyordu. Sokak boyu farklı oyunların ardından koşturmaların ve iç içe maçların gürültüsü yankılanıyordu artık, gün boyu. Gecelerin kendine özgü yankılanmaları da ekleniyordu gündüzlere. Çok geçmeden farklı maç kadrolarındaki çocukların tartışmaları kavgalara dönüşmeye başladı. Çocuğuna sahip çıkma adına büyükler de eklendikçe kavgalar büyümeye başladı; eski komşuların anlamaya çalışan şaşkın bakışları arasında. Bazılarının şaşkınlıklarının artmasının nedeni de kendi çocuklarıydı. Oyun oynamak isteyen çocuklar birbirlerinden uzak durmuyor, çoğu kez bir araya geliyorlardı. Bir araya gelişler, en küçük farklı düşünce tartışmalara, hatta kavgalara dönüşüyordu. Bu kez çocukları adına, eski komşular da uzak kalamıyordu, kavgalara uzayan tartışmalardan. Yıllar önce park olarak ayrılmış geniş yeşil alanın apartmanlarla dolması, çoğunu ilgilendirmemiş, birkaç sokak sakininin uğraşısı da yeterli olmamıştı. O insanların çoğu da kentin farklı sokaklarında yaşıyordu artık. Hafif rüzgârlarla küçüklü-büyüklü, farklı renk ve biçimlerdeki poşetler, ambalajlar, kimileri buruşturulmadan atılmış sigara paketleri uçuşuyordu sokak boyu. Bahçeler de payını alıyordu uçuşanlardan, gizlice atılan çöpler ve benzerlerinden; sokak boyu apartmanların önünde konteynerler sıralanmışken. Sokakta iki ve daha çok bölünmeler olmadı, görünürde. Ama yaşamlar bölünmüştü bir kez. Karşı çıkanların çabaları da yeterli olmuyordu. Hemen her konudaki tartışmalar uzadıkça uzuyor, başladığı konuların uzaklarında; “biz buraya nereden geldik?” şaşkınlıklarına karışıyordu. Sokağın yeni sakinleri arasında, “hepsini biz mi yapıyoruz?” diyerek, karşı çıkanlar da vardı. Karşı çıkışlara, karşı çıkanlar, onlara da “üzüm üzüme baka baka kararır” ve benzeri sözleri sıralayanlar ekleniyordu. Üzüm insanlarla ilgilenmeyip üzümlüğünü sürdürürken, insanlar bu kez de yaptıklarından üzümü sorumlu tutuyordu bir anlamda. Üzümle insan birbirine karışıyordu, yaptıkları ve yapmadıklarıyla. Kararma akıllara sayısız örnekleri getirirken, aydınlanma, ayrılmaz bir bütünün diğer yanı unutulmuş görünüyordu; sonu gelmez haklılık tartışmalarında. Uzun çağların bazı insanları getirdiği yer burası, sorumlusu üzüm ya da nice benzerleriydi. Nedense? Haklı olmak her insan için önemliyken; haklının hakkını teslim etmek, her anlamda koşulsuz teslim olarak düşünülüyordu, belki de! Kim bilir? Herkes çok haklıydı! Kimse haklarından vazgeçmeyi düşünmüyor, bazı karşılaşmalar olmamış gibi davranılırken, “komşuluk kalmadı” şikâyetleri duyuluyordu karşılıklı. Ancak nedense, aynı şikâyetler karşılıklı değil, arkada konuşuluyordu çoğu kez. Yaşam sürüp giderken, yaşananlar bunlarla da sınırlı kalmadı. Ne de olsa sokağın huzuru kaçmıştı bir kez. Kaçan huzur, tüm aramalara rağmen bulunup, geri getirilemiyordu. Huzursuzluk nedenleriyle ilgili bir görüş birliği de sağlanamıyordu.
RPG'nin yarısıdır.
| |
| | | Amelia N. Ramanicol İksir Profesörü ~ Ravenclaw Bina Sorumlusu ~ Müdüre
Mesaj Sayısı : 1125 Ruh Hali : Nereden : Buradan(:
Seviye RP Puanı: (95/100)
| Konu: Geri: Alım İçin! Ptsi Ağus. 31, 2009 9:33 am | |
| olur tabi niye olmasın(: rütbeniz veriliyor. | |
| | | | Alım İçin! | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|