İstenen mevki:Ölüm yiyen.
RPG:
Büyük, tahta kapıyı tüm gücüyle iterek açtı. Çıkan gıcırtı kulaklarını tırmaladığından istemsizce kapatmıştı gözlerini. Kapının kolu bir hayli eskimişti ki küçük, zarif elinde kalacak gibi oldu. Aynı şiddetli gıcırtıyı tekrar duymamak için kapıyı ağır ağır iterek kapattı. Burası hiç mi ışık almıyordu? Karanlıkta uçuşan beyaz toz zerreciklerini izledi bir süre. Vakit kaybetmemesi gerekiyordu, kendine gelip merdivenleri aramaya başladı. Bir sağa, bir sola koşup duruyordu. Giriş katı bayağı genişti demek... Asasını çıkarıp ''Lumos.'' diye fısıldadı. Asanın ucunda beliren küçük ışık huzmesini etrafında gezdirerek nerede olduğuna bir baktı. Yüksek tavandan örümcek ağları sarkıyordu. Örümceklerden hiç haz etmezdi. Bina uzun zaman önce terk edilmişti. Yaşayan tek canlıların örümcekler olabileceği ve sayılarının bugüne kadar yeterince çoğalmış olma ihtimalinden korktu. Işık yetersizdi, yavaş ilerlemek zorunda kalıyordu.
''Nox.''
Giriş katı tekrar eski karanlığına büründü. Küçücük bir pencereden giren ışık, katın bir kısmını aydınlatmaya yetiyordu.
''Lumos maxima!''
Evet, bu aydınlatma daha iyiydi. Son birkaç dakika boyunca ortalıkta koşuşturarak aradığı merdivenin ayağının dibinde olduğunu görünce kendine gülmeden edemedi. Merdivene adımını attığı anda kendisini rahatsız eden o gıcırtıyı tekrar duydu. Merdivenin sağlamlığından şuphe etmeye başlamıştı. Parmak ucunda, hızlı hızlı tırmandı merdivenleri. Üst katta yeterince pencere vardı; fakat dışarısı da karanlık olduğundan kat aydınlanmıyordu. Asasının ışığına sevinmek üzereyken ışığın dışardan görülebileceği, içerde biri olduğu anlaşılabileceği geldi aklına.
''Kahretsin! Nox.''
Görüşü yetersizdi. Geceleri etrafı görebilmek... Ah, bazen ne kadar da unutkan oluyordu. Vücudunda bir titreme hissetti. Patileri daha az ses çıkartıyordu, bu iyiydi. Gece görüşü de işine yaramaya başlamıştı. Animagusluğunu bile unutacak kadar dalgındı bugünlerde. Aklı yeterince meşguldü. Bir de kalbi çalıp durmasa mantığının kapısını... İkisini bir arada yürütemeyecek gibi görünüyordu. Zamanının sınırlı olduğunu tekrar aklına getirip onu düşünmemeye çalıştı. Şimdi sırası değildi. Hızlıca katı dolaştı. Burası temizdi. Diğer merdivenleri bulup üst kata çıktı. Son kat burası olmalıydı. Bir üstte çatı katı vardı muhtemelen... 2. kat ötekilere oranla daha çok odaya sahipti. Hepsini tek tek gezdi, burada da yoktu. Küçücük bir parşomeni bu kadar büyük bir malikanede aramak kadar saçma bir şey olamazdı. Yorgunluktan ölüyordu; ama bu, ulaşacağı şeyin yanında önemsizdi. Çatı katına çıktı. İnsan haliyle sığamayacağı kadar alçak tavanlıydı burası. Dar pencereye doğru ilerledi. Tüm sokak ayaklarının altındaydı sanki. Vakti olsa oturup saatlerce izleyebilirdi bu karanlık manzarayı. Aradığını burada da bulamadığını düşünüp kapıya yöneldi. Patilerinin altından bir şey kayıyordu. Geri dönüp baktığında aradığı parşömenin o olduğunu, merdivenlerde olduğu gibi yine dibindeki şeyi göremediğini anladı. Silindir şeklindeki parşömeni kapının dışına kadar patisiyle sürüdü. Merdivenlerden yuvarlayarak giriş katına kadar indirdi. Girişe geldiğinde aynı titremeyle insan formuna döndü. Elleriyle kapının kolunu yokladı. Büyük kapıyı yavaşça araladı, hızla çıkıp kapattı. Çıkan gürültü umrunda değildi, istediğine ulaşmıştı. Sözleştikleri yere cisimlenerek sokaktan kayboldu.