Ölüm Yiyen, özel olarakta Lord'un Sol Kolu olmak istiyorum
--
Bacaklarını uzatmış sırtını yanmadığı için buz gibi olan kalorifere dayamış gözlerini kapamış günün yorgunluğunu atmakla meşguldü. Bu sene lisede ilk senesiydi ve maalesef ailesi maddi durumları yeterli olmadığı için onu iyi bir liseye gönderememiş belalı insanların doluştuğu Kyoto Lise’sine gönderebilmişti. Bu bir devlet okuluydu ama okulun öğrencileri o kadar serserilerdi ki devlet bile okula karışmaya korkuyor, okula öğretmen tayin etmek istemiyordu. Okul kendi kaderini yaşıyordu. Her gün birkaç kişi bıçaklanıyor eğer ölüm olmazsa o gün iyi geçmiş sayılıyordu. Polisler erkek öğrencilerin hepsinin ismini ezbere biliyordu. Ağızlarından sakızı düşürmeyen sırnaşık kızlar onların dikkatlerini çekmek için eteklerini her gün iki parmak daha kıvırıyorlar, onlara terbiyesiz sözler söylüyorlardı. Sakura ailesi bundan hiç memnun değildi. Ama maalesef ellerinde ailenin tek ve anormal kızı Hoshi’yi iyi bir liseye göndermek için yeterli para yoktu. Ailenin kırk beşinde olmasına rağmen şimdiden altmışında gösteren reisi Sakura Rei yedi çocuk, iki ebeveyn, iki aile büyüğünden oluşan on bir kişilik ailesine çok zor para yetiştiriyordu. Zavallı adam hem fabrikada çalışıyor hem de taksi şoförlüğü yapıyordu. Otuz yedisinde olan anne Sakura Maron ise dikiş dikip dışarıya satıyor ve yedi çocuğuna bakıp, ev işlerini düzene sokamaya çalışıyordu. Zavallı kadının sinirleri harap olmuştu. Hoshiko ailenin tek kızıydı ve iki büyük annesi tarafından en çok sevileniydi. Kızlar onlara göre uğur getirirdi. En büyük abisi yirmi yaşındaydı, adı Ken’di babasıyla birlikte çalışıyordu. Ondan sonra 18 yaşındaki üçüzler Momoru, Kai , Takashi vardı. Takashi ve Momoru hapisteydiler. Kai ise Hoshiko’nun koruması görevni üstlenmişti kendince. Abileri arasında ona en yakın davranan her zaman Kai olmuştu. Sonra Hoshiko geliyordu, 17’sindeydi, kardeşlerin en sessizlerinden biriydi Momoru bunu sinsilik diye adlandırırdı hep. 12 yaşındaki Chiaki, çok çalışkan bir çocuktu sınıfın en parlak öğrencisiydi. Bebek Tokao ailenin en küçük çocuğuydu ve dört aylıktı. Hoshiko Tokao’yu çok sever ve korurdu. Annesinin annesi olan Keiko Kiku, dediğim dedik bir kadındı ve babasının annesi olan Sakura Nara ile sık sık çatışırlardı. Çocuklar bu iki yaşlı inatçı keçinin çatışmalarını büyük keyifle izlerlerdi.
Gözlerini yavaşça açtı. Derin derin nefes alarak karşısında duran yıkılmaya yüz tutmuş deuvara bakmaya başladı. Duvar çatlaklarla doluydu çiğ sarı boya yer yer dökülmüş tuğlaları açıkta bırakmıştı. Gözleri dolarak baktı duvara neden yaşıtı bir çok kız iyi bir hayat sürerken o yedi çocuklu bir ailenin ortancası ve tek kızı olmak zorunda kalıyordu bu düpedüz haksızlıktı, yada büyük anne Kiku’nun söylediği gibi ‘ geçmiş hayatında affedilmez bir hata yapmıştı ‘ ama o Budist değildi, büyük anne Kiku gibi Budist değildi hayır o annesi babası ve diğer kardeşleri gibi Hıristiyan’dı. Gözlerinden birkaç damla yaş süzüldü. “ Lanet olsun “ diye mırıldandı kendisinin bile zor duyduğu bir sesle. Ellerini yüzüne kapadı, derin derin nefes almaya başladı. Sakin olmalıydı en azından öyle gözükmeliydi. Bacaklarını kendine doğru çekti iki büklüm olup kollarını bedenine sardı. Sessizlik istiyordu sadece sessizlik… “ HOSHI-CHAN! VUUUU ÇEKİİLL UÇAK GELİYOOOR ! “ Çevik bir hareketle ayağa kalktı. Ona doğru hızla koşan Chiaki ve arkadaşı Koko’yu gördü. Çığlık çığlığa koşmaya başladı. Bahçeye açılan tahta kapıyı tekmeleyerek açtı ama bahçeye çıkmadı çünkü ayağı kapı eğişine takıldı ve “ AAAAAHHH “ Diye bağırarak üç basamak aşağı yuvarlandı. Onunla birlikte Koko ve Chiaki’de yuvarlandı.Bahçede yüz üstü üzerinde Chiaki ve Koko ile yatıyordu boylu boyunca karşı komşuları Wills’lerden – Wills’ler İngiltere’den Japonya’ya yeni taşınmışlardı. Babaları bir kaçaktı. – kahkahalar yükseldi. Willslerin kızları Alice, Jane ve Lana kahkahalarla Hoshi’ye gülüyorlar ona bozuk Japonca’ları ile kaba laflar ediyorlardı. Aralarından sert bir ses İngilizce bir şeyler dedi. Kızlar susup hemen evlerine girdiler. Bu arada Hoshi, çocukları üzerinden atıp kanayan dizleri üzerine kalkmıştı. Yara bere içindeki ellerine bakıyordu. “ Yardım edeyim “ dedi aynı ses ama bu sefer yumuşacıktı. “ Ha ? “ Hoshi kafasını kaldırdı yavaşça karşısında Wills’lerin büyük oğlu Christopher’ı gördü. “Ah, Christopher-Kun “ dedi utanıp kafası aşağıya doğru eğereken. Christopher altın sarısı saçlara sahipti, mavi gözleri insana bir göle bakıyormuş hissi uyandırıyordu. “ Hoshiko, bana sadece Chris de olur mu? “ dedi şevkat dolu bir sesle Chris. Hoshi ‘tamam’ anlamında kafasını salladı. “ Ellerin, acıyor mu? “ diye sordu Chris Hoshi’nin ellerini kendi ellerinin arasına alarak “ A-a şey hayır “ dedi “ Pek sayılmaz “ Hoshi. Chris Düşünür gibi birkaç saniye duraksadı ve “ Ama en iyisi, sen biraz bekle ben sana şimdi, bizim evden pansuman için birkaç şey getiririm .“ Hoshi kafasını tamam anlamında salladı tekrar “ Bekle bir yere ayrılma!“ dedi Chris ve hızla evine doğru gitti. Koko ve Chiaki kendilerine daha yeni geliyorlardı. Chiaki kanayan dirseğine aldırmadan ayağa kalktı ve “ Off ne kötü düşüştü! Yardımcı Pilot Koko-Kun ! Hiçte yardımcı olmuyorsun! “ Koko kafasını eğdi “ Özür dilerim Pilot Chiaki “ dedi çocuk yalvarır gibi “ Lütfen affedin beni “ Bunlar Hoshi’nin sabrını taşıran son damlalar olmuştu. Bir an gözü döndü yaralarına aldırmadan ayağa kalktı “ Seni küçük fare ! “ diye haykırdı “ Benden özür dilemek bir yana bu aptal oyuna devam ediyorsunuz ! Çabuk defolun! “ Çocuklar ona korkuyla baktılar Hoshi tek kaşını kaldırınca hızla arkalarına dönüp kaçtılar “ Anne, anne! Hoshi şişko kedi Koniko gibi davranıyor ! Anne bize bağırıyooor ! “ diye çığlık atıyorlardı bir yandan da. “ Şişko kedi Koniko’da kim ? “ Chris’in yumuşacık sesi hemen arkasından yükseldi. “ Ah “ ona doğru dönerken yaraları sızladı. Dengesini kaybedip sendeledi. Chris onun kolundan tuttu “ Otur şöyle “ dedi ve yürümesine yardım ederek bahçelerindeki büyük ağacın dize kadar gelen büyük köklerine kadar gitmesini ve oturmasını sağladı. “ Şişko kedide neyin nesi? “ diye sordu sonra geldiğinden beri elinde duran pansuman için lazım olan eşyaları tozlanmasın diye Hoshi’nin kucağına bırakırken “ Koniko, o bizim kedimizdi çok sinirliydi her şeye kızar herkesi tırmıklardı ama… “ duraksadı yutkunup devam etti “ Ama durumumuz kötüleşince babam onu sattı , eh bu çoğu kişinin hoşuna gitti özellikle büyük annelerimin “ Chris gülümsedi. Yavaş yavaş dizlerindeki yarayı temizlemeye başladı. İki dizi ve elleri temizlenip bandajlanırken ikisi de konuşmadı, garip bir sessizlik içindeydiler.
“ Ekmeği ziyan etme Chiaki! Unutma önümüzdeki üç gün bu ekmeği yiyeceğiz buna mecburuz.” Tüm aile küçük kirli yemek örtüsünün başındaydı saat dokuza geliyordu. Yemekleri zeytin ve ekmekten ibaretti. Daha babaları gelmemiş ve yiyecek getirmemişti ama küçüklerin çığlıkları artık dayanılmaz olduğu için anneleri yemeleri için önlerine zeytin ve bayat ekmek koyabilmişti. Küçükler hızla yiyordu yemeklerini, etrafa döküyor saçıyorlardı ama dünya umurlarında değildi. Hoshi ise aç olduğu halde ağır ağır yiyordu ekmeği ve zeytini. Birden öndeki ekmek parçasına uzanan ufak bir el gördü, bilinçsiz olarak hareket eden elleri ve ağlayan bir çocuk sesi “ Anne! Hoshi-Chan elimi tırmaladı! Anne! Acıyor! “ Chiaki ağlıyordu. Annesi Chiaki’nin kanayan eline baktı. Kadının gözleri büyüdü “ Hoshiko, neden yaptın? “ Hoshi kafasını salladı “ Ben , ben bilmiyorum Chiaki-Kun gerçekten özür dilerim ben… “ kardeşine uzanmaya çalıştı ama çocuk kendini geri çekti. “ Chiaki-Kun “ boğazında düğümlenen yumruyu hissetti. “ Ben özür dilerim “ hızla sofradan kalktı ve odasına gitti. Bu aralar davranışlarına ve sinirlerine hakim olamıyordu odasında iki saate yakın ağladı. Kendini çok garip hissediyordu.