Evapsie Harry Potter ve RPG'nin birleştiği adres(: |
|
| Herşeyin Başlangıcı... | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Clementine R. Alcore Ravenclaw 1. Sınıf ~ Kütüphane Görevlisi
Mesaj Sayısı : 624 Ruh Hali :
Seviye RP Puanı: (40/100)
| Konu: Herşeyin Başlangıcı... C.tesi Ağus. 01, 2009 3:47 pm | |
| İstasyona vardığımızda telaşlanmıştım. Çünkü geç kaldığımızı sanmıştım. Babam eşyalarımı bir el arabasına yüklemişti. Aceleyle arabayı elinden alıp hızlı adımlarla 9. ve 10. peronların olduğu yere doğru yöneldim. Etrafta kimse yoktu. Ne oluyor diye anneme baktım.
"Şanslısın etrafta kimse yok. Rahatça karşıya geçebileceğiz." dedi.
"Olsa ne farkederdi ki. Muggellar kendi işlerine o kadar dalmışlar durumdalar ki etraflarında olan biten pek çok şeyi zaten farketmiyorlar. Emin ol bunu da farketmezlerdi." diyen babama dönüp gülümsedim.Peron dokuz üç çeyreğe nasıl gidiliceğini biliyordum. Yine de bir sütunun içinden geçme fikri beni birazcık huzursuz ediyordu. En iyisi gözlerimi kapayıp geçmek diye düşündüm ve koşarak sütuna yöneldim ve gözlerimi kapadım.
Gözlerimi açtığımda etrafı kaplayan duman nedeniyle ilk başta kıpkırmızı rengi ve tüm albenisiyle ortada duran koca treni göremedim. Arkadan annemlerin geldiğini hissettim ve onlara döndüm. Yüzümde şok ve mutluluk karışımı bir ifadeyle "Bu süpermişş!"dedim. Bu sırada babam el arabasını trenin kapısına doğru götürmeye başlamıştı. Bana "Hadi sen önden gidip oturucak bir yer bul." diye seslendi.Annemle vedalaştım ve kalabalık arasından trene göneldim. Tek başıma oturmayı tercih ederdim bu yüzden boş bir yer aramaya başladım. Trenin içinde ilerledikçe umudum azalıyordu. Nitekim de oturucak boş bir kompartıman bulamadım sondan başa tekrar nereye otursam die bakınmaya başladım. Ben ilerlerken babam da elindekileri bana bırakıp trenden indi. Bende başlara doğruolan ve içinde iki sarışın kızın oturduğu kompartımana oturmaya kadar verdim.
Kapısını açtım ve "Imm, sakıncası yoksa oturabilirmiyim?" dedim... | |
| | | Regina L. Archangel Slytherin 1. Sınıf ~ İksir Bölümü Düzenleyicisi
Mesaj Sayısı : 270 Ruh Hali : Nereden : İngiltere(:
Seviye RP Puanı: (40/100)
| Konu: Geri: Herşeyin Başlangıcı... Paz Ağus. 02, 2009 12:47 pm | |
| Kahvaltı bittiğinde, trene binebilmek için Kings Cross'a gitmeleri gerektiği için, hep beraberce kalktık. Babam sandıkları almak için yukarı çıkarken, annem Jo'ya paltosunu giydirmeye çalışıyordu. Aynı davranışa maruz kalmadan, paltomu giydim ve Jo'nun anneme karşı koyma çabasını gülerek izledim. Babam aşağıya arkasında süzülen iki sandıkla beraber inince gitmek için hazırdık. Mia ve Queen neler olduğunu anlamışçasına sepetlerine oturmuşlardı. Queen'in sepetini kaldırdım, iyice şişmanlamıştı. Jo'ya özendim. Tüy kadar hafif Mia'yı taşırken zorlanmıyor gibi görünüyordu.
Yanından geçerken " Fazla kiloların zararları." dedi muzipçe sırıtarak.
" En azından benim kedim bir deri bir kemik değil..." dedim alay edercesine. Annem o sırada " Kızlar, yeter! Kavga etmeyin..." diye bağırınca ikimiz de bir ağızdan " Kavga etmiyoruz!" diye hırladık. Daha sonra sert adımlarla bahçeye çıktık.
Dışarıda bizi bekleyen arabaya binmek kedileri huzursuz etmişti. Miyavlıyor veya tırnaklarıyla sepetlerinin içindeki yastıkları yoluyorlardı.
"Uslu dur Queen, ben de bu durumdan memnun değilim!" dedim kediye.
Queen beni anlamışcasına miyavladı. Sandıklarımız arkada takırdarken, yol yanımızdan akıp geçiyordu. Zaman ikiye katlanıyor, her geçen saniye benim için daha da dayanılmaz oluyordu. Huysuz kedim sürekli debeleniyor, her yanımı gri tüylere boğuyordu. Jo da çıldırmak üzereydi...
Sonunda bu sinir bozucu yolculuktan kurtulduk ve Kings Cross'a vardık. İkiz olmamız yeterince dikkat çekmiyormuş gibi bir de iki kocaman sandık, bütün bakışları üzerimize topluyordu. Önden koşturarak 9 ve 10. peronların arasındaki duvarın önünde durduk. Şimdi Mugglelara belli etmeden bu duvarın içinden geçmemiz gerekiyordu, ancak bu ilk deneyimimiz olduğu için oldukça heyecanlıydık. Bu nedenle en kolay yolun duvara yaslanıp sohbet edermiş gibi yapmak olduğuna karar kıldık. Duvar yaslandım ve Jo'ya bir şeyler anlattım. Tam o sırada kocaman bir turist grubunun önümüzden geçerek bizi saklamasından yararlanarak duvarın içinde kaybolduk...
Karşısı düşlediğim gibi muhteşemdi. Devasa bir tren, içeriye gri vir dumana boğmuştu, ancak her şey hiç olmadığı kadar sihirli ve büyülü gözüküyordu. Memnuniyetle gülümsedim. Annemin verdiği nasihatler, yalnızca duyuluyordu ve kelimeler olarak kalıyordu. Anlamlanamadan kayboluyorlardı. En son trene binerken bana sarılan annemin mektup gibisinden bir şeyler mırıldandığını duyunca, kendimi çektim ve kapıyı kapattım. Daracık koridorda, sandıklarımızı çekeleyerek boş bir kompartıman aradık, sonunda bulduk da. Sandıkları içeri attık ve karşılıklı oturduk. Şeker satan kadın geçince
Birden aklım Blaise' gitti. En son görüşmemizin üzerinden 3 gün geçmişti ama yine de özlediğimi farkettim. Karşılaşmamamız oldukça üzücü bir durumdu, bu nedenle gözlerimi açık tutmaya karar verdim. Yakınlardan bir yerden geçerse diye sürekli dışarıya bakıyordum ama yoktu. Derken kompartımanımızın kapısı açıldı. Hevesle başımı kaldırdım ama Blaise değildi. İçeriye giren kumral ve güzel bir kızdı. Jo da gözlerini kızın üzerine dikti.
"Imm, sakıncası yoksa oturabilir miyim?" dedi kız gülümseyerek. Jo ve ben aynı anda kocaman gülümseyerek "Tabii..." dedik ve sonra bakıp gülüştük. İkimiz de bu kızdan hoşlanmıştık ve kız da bizi sevmiş olacak ki "Merhaba ben Clementine." dedi yanımdaki koltuğa oturarak. "Ben Regina." dedim sırıtarak, "Ben de Josephine." dedi Jo. Derken kızın ne diyeceğini merak ederek beklemeye başladık. | |
| | | Josephine E. Archangel Slytherin 1. Sınıf ~ Kehanet Dersliği Sorumlusu
Mesaj Sayısı : 55 Ruh Hali : Nereden : İngiltere~
Seviye RP Puanı: (40/100)
| Konu: Geri: Herşeyin Başlangıcı... Paz Ağus. 02, 2009 2:12 pm | |
| Aile saadetinden mahrum kahvaltı bittikten sonra Kings Cross'a gitmek için herkes masadan kalktı. Babam sandıklar ıalmaya giderken annem de bana paltomu giydirmeye çalışıyordu. Karşıkoymaya çalışsam da başaramadım ve oflaya puflaya direnmekten vazgeçtim. Paltom sırtımda olduğuna göre artık çıkabilirdik. Kurnazca paltosunu önceden giymiş Lu'ya kızgın bir bakış gönderdim ve arkasından iki süzülen sandıkla gelen babamın önünden Mia'nın sepetini kavrayıp dışarı çıktım. Simsiyah tüylerinin arasında güzel yeşil gözleri yeşim taşı gibi parıldıyordu. Oldukça hafifti ve taşınması zor değildi. Oysa ki Lu son zamanlarda iyice şişmanlayan hantal Queen'i taşırken hayli zorlanıyor gibi görünüyordu. Bunu görünce Lu'nun yanından geçerken muzip muzip "Fazla kiloların zararları." dedim sırıtarak. Cevap vermezse kudurabilen Lu anında"En azından benim kedim bir deri bir kemik değil..." dedi alaylı bir ses tonuyla. Biz tam tartışmaya başlayacaktık ki annem "Kızlar, yeter! Kavga etmeyin..."diye bağırdı bıkkın tavırlarıyla. Bunu duyar duymaz ikimiz de bir ağızdan "Kavga etmiyoruz!" diye çıkıştık. Ardından hızlı ve öfkeli adımlarla bahçeden çıkıp bizi bekleyen arabaya yöneldik.
Arabaya yaklaştıkça kediler huzursuzlanıp huysuzlanmaya başladılar. Mivaylayıp etraflarını tırmıklıyorlardı. Mia'ya sevecen bir bakış atarak"Şşştt!Bence de güzel değil ama uslu durmalısın" dedim öğüt veren bir havayla. Arabaya bindik...Biraz sıkış tıkıştı ve sıcak içeride bunaltıcı bir hal almıştı. Sanki ağustos ayının bunaltan ağır havası vardı arabanın içerisinde. Yol sonsuzluğa gidiyormuş gibi yanlarında kayarken Mia'nın başını okşuyordum dalgın dalgın. Zaman akmıyordu sanki, sıkıcı hava giderek kendini belli ediyordu, ağır bir koku yayılıyordu etrafa. İkimiz de sıkıntıdan patlamak üzereydik...
Bunaltıcı yolculuğumuz sona erdiğinde ikimiz de kafayı yemenin eşiğindeydik. Kings Cross'a vardığımızda içimi ferahlatan bir hava doldurdu. Çevik bir şekilde arabadan atlayıp güzel havayı ciğerlerime çektim. Kaos yaratacak kadar kalabalığın arasına dalmadan huzurlu havayı son kez soludum ve koca sandığımı sürüklemeye koyuldum. İkizimin olması bazen rahatsız edici sonuçlara yol açabiliyordu. Etrafından akan kalabalık önce ikisimizin suratına aptal aptal bakıyor sonra gözleri garip sandıklarımıza takılıyordu. Acele acele koşturarak 9 ve 10. peronun arasındaki duvar önünde durduk. Aptal Mugglelar onları görmeden bu duvar arasından çaktırmadan geçmemiz lazımdı. Hep bu anın hayalinikurardım, heyecanla parıldayan gözlerimi Lu'ya çevirdim. O da benim kadar hevesli ve heyecanlıydı. Lu en iyi yolun duvara yaslanıp sohbet ediyormuş gibi yapmak olduğuna karar verdi. İkimiz de duvara yaslandık ve konuşmaya başladık. Bir süre sonra önlerinden geçen kalabalık bir grup turistin kamuflajından faydalanarak duvarın içine gömüldük.
9/3¼ numaralı peron düşlediğimden bile göz alıcıydı. Kocaman ve ihtişamlı Hogwarts Ekspresi kalbimin deli gibi çarpmasına sebep oldu. Trenden çıkan yoğun, gri duman etrafı sarmalamış ve sisli gibi bir görünüme yolaçarak her yere ayrı gizem katmıştı. Annem orda her zamanki gibi kendi kendine dırdır ederken ben etrafıma hayranlıkla baktım ve buna inanamadım. Hayallerimiz gerçekleşiyordu. Annem hala konuşuyordu ve kelimeler havada kalıyordu. Kimse onu dinlemiyordu, kelimeler uyumsuz notalar gibi birleşmeden dağılıyordu. Trene binmek için hareketlendik ve annemin ahtapot kollarından zar zor sıyrılıp kendimizi daracık koridorlara attık. Sandıklarımızı arkamızda tıkırdatarak ilerlerken geçtiğimiz kompartımanların boş olup olmadığına bakıyorduk. Biraz ilerde bir tane boş kompartıman bulduk ve ona yerleştik. Sandıkları yerleştirdikten sonra karşılıklı oturarak birbirimize mutlulukla gülümsedik. Kompartıman çok sıcak ve sevimli bir havaya sahipti. Bir o kadar da eski ve değerli görünüyordu. Annemizin cebimize tıkıştırdığı galleonlarla bir sürü şekerleme, çikolata, ciklet aldık ve koltuklardan birine döküp büyücü kartlarımızı karşılaştırmaya başladık. Mia ve Queen meraklı bakışlarla bizi süzüyorlardı. Bana çıkan yakışıklı bir Quidditch oyuncusu kartının arkasından onlara baktım, uslu durucağa benziyorlardı.
Ağzımıza çikolata, şekerleme ve kurabiye tıkıştırıp konuşmaya çalışıyorduk. Oldukça eğlenceliydi. Lu'nun sevimli suratı ağzındakilerden dolayı yusyuvarlak olmuştu. Ağzımdakileri yutup kahkahayı patlattım. Tam ben gülerken kapının sürgüsü hafifçe kahverengi saçlı, ince yapılı bir kız tarafından açıldı.
"Imm, sakıncası yoksa oturabilir miyim?" derken gülümsüyordu adını henüz bilmediğimiz tatlı kız. Lu ile aynı anda kocaman sevecen bir gülümsemeyle "Tabii..." dedik ve kıkırdadık birbirimize bakarak. Hoş bir kıza benziyordu, iri dalğalı saçları üzerinde henüz bina amblemi olmayan siyah cüppesinin üzerine dökülmüştü, gözleri sevimliliğini tamamlıyordu ve ışıl ışıldı.
Kız karşımda oturan Lu'nun yanına oturarak "Merhaba ben Clementine" dedi. Ben de Lu kendini tanıttıktan sonra "Ben de Josephine..." dedim sevimli sevimli. Yeni tanıştığımız arkadaşımıza ikimiz de meraklı gözlerle bakıyorduk. | |
| | | Clementine R. Alcore Ravenclaw 1. Sınıf ~ Kütüphane Görevlisi
Mesaj Sayısı : 624 Ruh Hali :
Seviye RP Puanı: (40/100)
| Konu: Geri: Herşeyin Başlangıcı... Paz Ağus. 02, 2009 5:28 pm | |
| Sıcak bir gülümseyle karışılaşmak kendimi iyi hissettirmişti. Çünkü kapıyı açtığımda kendi aralarında eğleniyorlardı ve bana ilgi göstermelerini beklemiyordum. Eşyalarımı zar zor içeri taşıyıp yerleştiğim zaman sağ tarafta oturan kızın yanına oturdum. İkisi de gözlerimin içine bakıp gülümsüyorlardı. Bir şey söylemem gerektiğini hissedip "Merhaba ben Clementine." dedim onlar kadar sıcak gülümsemeye çalışarak. Benim kendimi tanıtmamı bekliyorlarmış gibi kendi isimlerini sıraladılar hemen. İlk önce yanımda oturan kız "Ben Regina." diyerek kendini tanıttı. "Ben de Josephine..." diye devam etti karşımda oturan kız...
İlk bakışta ne kadar benzediklerini farkedememiştim. Hatta kompartımana ilk girdiğimde bile arkadaş olduklarını sanmıştım. Aslında, evet arkadaşlardı fakat onlar aynı zamanda ikizlerdi. İkisi de birbirinde güzel sarı saçlara sahiplerdi. Gözleriyse aynı mavilikle ışıldıyordu. "Ah, siz ikizsiniz." dedim kendimi tutamayarak. Birbirlerine bakıp gülüştüler benim bu cümlemden sonra. Ben tek çocuk olduğum için hep bir kardeşin nasıl bir şey olduğunu merak etmişimdir. Ama her zaman birlikte oturduğum ikizler kadar şanslı olamayacağımı düşünerek fazla üstünde durmamaşımdır. Yani sonuçta sinir bozucu ufak bir velet olsaydı hayatımda... Uvv düşüncesi bile korkunçtu, bunu kaldırabileceğimi sanmıyordum. Tek çocuk olarak şımartılmak ve hep ilginin benim üzerimde olması çok hoşuma gidiyordu. Bunu bozucak küçük bir velet benim tarafımdan kesinlikle hoş görülemezdi. Hayal meyal hatırlıyorum ailemin bana birkaç kere kardeş isteyip istemediğimi sorduklarını... Benim cevabımsa istisnasız her zaman hayır olmuştu.
"Eee, nasılsınız?" derken aynı zamanda yerde gördüğüm iki şeker kedi aklıma Golden'ın gelmesini sağladı. İçinde bulunduğu çantasından çıkarıp yere bıraktım. Ben Golden'ı çıkarırken onlardan da "Heyecanlı tabiki, ya sen nasılsın?" cevabı gelmişti. Bu sıradı aslında çok hareketli bir kedi olmasına rağmen, Golden yere bırakmamla birlikte kucağıma atlamıştı. Bu çok garipti çünkü yere bırakmamla birlikte aslında koşturmaya başlaması gerekirdi.Sanırım diğer kediler onun için ufak bir korku kaynağı olmuştu. Aslında benim bu durumdan hoşnutsuz olduğum söylenemezdi. Çünkü çok nadir yerinde duran kedim kucağımda da çok az otururdu. Ben de kucağıma sinmiş olan Golden'a belli etmeden bu durumun tadını çıkarmaya başladım ve onunla ilgilenirken cevap vermekte geçiktiğim soruyu yanıtladım. "Tabiki bende çok heyecanlıyım. Buraya gelene kadar ailemi nasıl acele ettirdiğimi bi bilseniz." dedim kocaman gülümsemeyle...
Biz sohbetimize devam ederken, sohbetimiz açılan kapı tarafından bölündü. Regina hızlıca kimin geldini görmek için bakışlarını kapıya çevirdi. Ama kapıyı açanın şekerleme satan bayan olduğunu gördüğü zaman ufak bir hayal kırıklığı ifadesi geçmişti sanki yüzünden. Ben süper deyip şekerlemelere daldığımdan bu durumun üzerinde alışverişim bitene kadar durmadım. Fakat ne zamanki bayan kapıyı kapayıp, el arabasıyla uzaklaşmaya başladı o zaman Regina'ya döndüm. Elime bir bertie bott'un binbir çeşit fasulyesiden alıp "Kapıyı açanın şekerlemeci olmasını beklemiyordun galiba. Sanki daha farklı birisi olmasını ummuş ama onu göremeyince hayal kırıklığına uğramış gibiydin." dedim anlamlı bir bakış atarak. Konuşmamı bitirdiğimde ağzıma attığım şeker kağıt tadındaydı.
Her zaman çok meraklı olmuştum. Fakat büyümeye başladıkça bu başka insanların hayatına olan merakım daha da artıyor gibiydi. Aslında bunu sormamın doğru olup olmadığını bilmiyordum. Sonuçta yeni tanışmıştık. Ama ne yapsaydım kendimi tutamamıştım işte. Zaten vereceği tepki ne olabilirdi ki. Bir an için sorum nedenyle şaşkınlığa uğrayan Regina'nın aksine ben tüm sevimliliğimle yüzüne bakıp bir cevap bekliyordum. Beklediğim cevap gelmeyince Josephine' e döndüm. O da Regina'nın tersine kocaman gülümsüyordu. Hatta nerdeyse kahkaha patlatıcaktı. Bu sırada da ben meraktan çatlıyordum tabi ve çok da beklenmedik olmayan başka bir soru sordum. "Neler oluyor, Bana da anlatır mısınız? Burda meraktan ölmek üzereyim." dedim. | |
| | | Regina L. Archangel Slytherin 1. Sınıf ~ İksir Bölümü Düzenleyicisi
Mesaj Sayısı : 270 Ruh Hali : Nereden : İngiltere(:
Seviye RP Puanı: (40/100)
| Konu: Geri: Herşeyin Başlangıcı... Paz Ağus. 02, 2009 6:06 pm | |
| İçeri giren bu kumral kız çok neşeli gibiydi. Kedisi kucağında mırıldarken sürekli bizimle konuşuyordu. Heyecanlı bir insana benziyordu, aynı zamanda geveze. Ama emin olduğum tek bir şey vardı ki bu kızla iyi anlaşacaktık. Clementine sürekli gülümsüyor ve bize bir şeyler anlatıyordu. Biz de onun sorularını yanıtlayıp, yanıtlarına yorum getiriyorduk özetle. Ama kafam orada değildi. Aslında Blaise'in neden hala gelip beni bulmadığını merak ediyordum. Bu nedenle kapının önünden her geçen kişiye merakla bakmaktan kendimi alamıyordum. Gözlerim kapıda kızların sohbetini dinleyip arada bir şeyler anlatıyordum. Derken kapının açıldığını farkettim.
Hevesle başımı uzattım, kompartımanlarda beni arayan bir Blaise bulmak istiyordum karşımda çünkü. Ama sonuç benim için büyük bir hayal kırıklığıydı, az önce yığınla Çikolatalı Kurbağa aldığımız şekerci kadın tekrar uğramıştı. Hayal kırıklığıyla yüzümü buruşturdum. Bu sırada Clementine Bertie Botts'un Binbir Çeşit Fasulyelerine balıklama atlamıştı. Sürprizlerden hoşlanıyor olmalıydı. Tam da bu sırada Queen ve Mia, Clementine'ın yere bıraktığı kedisini koklamaya çalışıyordu. Sorun aynı şeyi kedinin de yapmak istemesiydi. Sıkılarak kafamı cama doğru çevirdim. Derken Clementine anlamasının mümkün olmadığını düşündüğüm bir şeyi yüzüme vurdu sanki.
"Kapıyı açanın şekerlemeci olmasını beklemiyordun galiba. Sanki daha farklı birisi olmasını ummuş ama onu göremeyince hayal kırıklığına uğramış gibiydin." dedi kız gözlerinde zekice bir parlamayla. Yüzüm düştü, bu kadar mı belli ediyordum yani? Kız bir de meraklıydı, tam benim kalemimden ama malesef ki o gün havamda değildim. Yüzümü bir şaşkınlık ifadesinin kaplamasına neden olamadım. Bunun nedeni hislerimi bu kadar çok dışarı vurmam ve bu zeki kızın olayı anlamasıydı muhakkak. Ne cevap vereceğimi bilmekten çok bu konu hakkında konuşmak istemediğimden sessizce oturdum ve somurttum. Clementine kafasını Jo'ya çevirdi. Bir şeyler söylemesini bekler gibiydi. Ama Jo kocaman sırıtmıştı, tam da tahmin ettiğim gibi.
"Neler oluyor, Bana da anlatır mısınız? Burda meraktan ölmek üzereyim." dedi Clemtine sırıtarak. Bu kız sürprizlerle doluydu. Jo'ya baktım ve hala daha iflah olmaz derecede sırıttığını görünce gözlerimi devirdim ve "Jo, sakın gülme çünkü hayatının hatasını yapmış olursun." dedim elimdeki kurbağalardan birini ona fırlatarak. Jo'nun "Tamam tamam." demesiyle birlikte merakla bekleyen Clementine'a döndüm ve kafamdakileri toparlamaya çalıştım.
"Ee," diye başladım çok da güzel bir giriş olmadığının farkında olarak. "Aslında evet, başka birini bekliyordum ve o başka biri benim için gerçekten özel." Jo'nun kıkırdadığını duyabiliyordum. Gözlerimi devirdim ve eğleniyor gibi görünen Clementine'a bakarak anlatmaya devam edecektim ki Jo'nun sesi kulaklarımı doldurdu. " Aslında fazla umutsuz, sevgilisini Blaise Thomas Longrange'in onu unutmuş olması konusunda endişeleniyor." dedi fena halde sırıtan Jo. Elimde kalan son Kurbağayı fırlatıp "Kes sesini." demeye çalışırken kahkaha atınca kompartıman gülüşmelerimizle doldu. Sonra ciddiyetle "Çok ciddiyim Josephine Elaine Archangel, sakın gülme." dedim. Jo hala daha kahkaha atıyordu. | |
| | | Josephine E. Archangel Slytherin 1. Sınıf ~ Kehanet Dersliği Sorumlusu
Mesaj Sayısı : 55 Ruh Hali : Nereden : İngiltere~
Seviye RP Puanı: (40/100)
| Konu: Geri: Herşeyin Başlangıcı... Paz Ağus. 02, 2009 6:34 pm | |
| Resmi sayılabilecek ancak samimi ve sıcak tanışma faslından sonra Lu ve ben mavi bakışlarımızı beklentiyle Clementine'ın şirin yüzüne çevirmiştik. İlk başta Clementine da ne diyeceğini bilemiyormuş gibi bakmaya başladı. Ardından şaşkın bakışlarla bir bana bir Lu ya bakmaya başladı. İçimden kıs kıs gülüyordum. Yeni tanıştığımız insanların ilk başta tepki vermemesi ve sonradan ikiz olduğumuzu anlamalı birkaç dakikalarnı alıyordu hep. Hele bir keresinde Çatlak Kazan'da masaların hepsi dolu olduğu için yanımıza oturan yaşlıca bir cadı iki saat süren konuşmanın ardından "Siz akraba mısınız?" demişti. İşte o an kahkahayı patlatıverip cadının şaşkınlıktan masadan kalkıp kaçmasına sebep olmuştuk. Gerçekten çok komikti. İnsanın bir ikizi olması dünyadaki en güzel şeylerden daha güzel. Biriyle aynı düşünceleri paylaşmak, aynı şeyleri sevmek, beraberce harika vakit geçirebilmek... İkizimi dünyadaki hiçbir şeye değişmezdim doğrusu.
Clementine bize attığı son şaşkın bakışlardan sonra "Ah, siz ikizsiniz." dedi sanki bir şeyi ağzından kaçırmış gibi. Minik bir kahkahayla Lu ya baktım ve ardından göz kırparak "Tabiki ikiziz. Sen hayatında başka böylesine aynı güzelliğe sahip olan kızlar gördün mü?" dedim şaka yapar bir edayla. Lu da bana bakarak gülümsedi ve onun da bir şeyler söyler gibi olduğunu duysam da algılayamadım. O an aklım kopmartımanımızın penceresinden dışarı süzülmüştü; yemyeşi, üzerinde binbir çeşit mis kokulu çiçek barındıran çayırların, güneş ışığıyla berraklaşan mavi derelerin yanından geçiyorduk. Gördüğüm bu güzellikler acaba Hogwarts ile kıyaslanabilir miydi? Öylesine merak ediyordum ki. Bir keresinde annemizin bizi zorla götürdüğü kütüphanede gördüğüm eski, kapağı yırtık pırtık bir kitapta görmüştüm Hogwarts manzarasından küçük bir kare; ilkbaharda çekilmiş, büyücülere has hareketli fotoğraflardandı. Yemyeşil parlak çimenler üzerinde Şato bütün ihtişamıyla güneşte parıldıyordu. İşte o zaman anladım o okulun benim için bir yuva olabileceğini.
Ben tam koptuğum sohbete geri dönme kararı almıştım ki Clementine da konuşmaya başladı:
"Eee, nasılsınız?" diyordu iflah olmaz bir merakla. Gerçekten de en az benim kadar meraklı görünüyordu bu Clementine. Bu halini sevmiştim; meraklı, sevimli, geveze ve arkadaş canlısı. Bu kız gerçekten çok kafa birine benziyordu ve onunla iyi arkadaş olmayı umuyordum. Ben de karşılık olarak "Heyecanlı tabiki sen?" diye sordum kendi merağını ona yönelterek. O da heyecanlı gibi görünüyordu ve öyle olmalıydı da. Herkes Hogwarts'a bir kere başlıyordu ve şimdi sıra bizdeydi.
Akıp giden tatlı sohbet içerisinde Lu'nun biraz kopuk olduğunu farkettim. Konuşmaları isteksizce takip ediyor, cevap vermekte gecikiyordu. Kafası başka yerdeydi sanki. Ben zaten bunun nedenini çok iyi biliyordum. Benim sayemde yeni edindiği sevgilisi yüzünden endişeleniyordu. Gözlerimi devirdim ve onun bu tatsızlığının farkına varmasını bekleyerek sohbet etmeye devam ettim.
Tam o sırada kapı açıldı. O an Luna'nın surat ifadesi görülmeye değerdi doğrusu; kapının açılmasını duyduğu anda yüzüne yansıyan umut ışıltısı, gözlerinin parıldaması ve kafasını çevirip gelenin az önce çikolatalı kurbağa aldığımız Şekerlemeci Kadın olduğunu görmesiyle o ışığın aniden sönmesi ve endişesinin gözle görülür bir şekilde artması. Gülmemek için kendimi zor tutuyor ve dudaklarımı ısırıyordum. Clementine ben içimden kıs kıs gülerken gidip şekerleme almaya başladı. Bertie Botts'un Binbir Çeşit Fasulyelerini bir sürü büyücünün aksine çok seviyor olmalıydı ki onlara yöneldi hemen. Ben de onu izliyordum ve neşeli tavırlarını inceliyordum.
Daha sonra kafasını döner dönmez benim dakikalar önce farkettiğim Luna'nın surat ifadesini farketti, zeki kız Clementine. Hemen benim içimden gelse de dalga geçmediğim meseleyle ilgili soruyu yapıştırdı ve ortalıkta neler döndüğünü anlamak istercesine ısrarla bakmaya devam etti. Luna oldukça zor durumda görünüyordu. Dalga geçersem Luna'nın beni öldüreceğini bildiğimden çenemi kapattım ve kıkırdamakla yetindim. En sonunda Lu Clementi'ın "Neler oluyor, Bana da anlatır mısınız?Burada meraktan ölmek üzereyim." sözlerine karşılık vermeden ve daha fazla somurtarak oturamayacağını anlayarak açıklama yapmaya kalkıştı. Ben balıklama dalıp açıklama yapmak isterdim ancak Lu'nun tehtitkar bakışları beni susturmaya yetti. "Jo sakın gülme çünkü hayatının hatasını yapmış olursun." dedi ve elindeki kurbağaların birini kafama attı. Kurbağayı bacağından yakalayıp ağzıma atıp kibirle gülümsedim ve ardından "Tamam tamam." dedim gülmemeye çalışarak.
Lu söze başlayacağını bilmediğinden ağzından ilk önce sadece "Ee," çıktı. Kahkahamı bastırmak için tüm irademi kullanıyordum. Lu devam etmeye kararlı gibiydi ve "Aslında evet, başka birini bekliyordum ve o başka biri benim için gerçekten özel." dedi benim durduramadığım kıkırdamalarım eşliğinde.
Clemehtine da eğleniyor gibiydi; benim gibi. Tam Luna söze devam edecekti ki artık dayanamadım ve lafı ağzına tıkayıp " Aslında fazla umutsuz, sevgilisini Blaise Thomas Longrange'in onu unutmuş olması konusunda endişeleniyor." dedim kahkahalarla gülerken. Gülmekten gözümden yaş gelmişti ve hala kendimi durduramıyordum. Lu bu sefer çok kızgın görünüyordu ve dayanamayıp "Çok ciddiyim Josephine Elaine Archangel, sakın gülme." dedi alınmış bir sesle. Sözlerinin kompartımanı doldurmasından sonra elinde kalan son cephanesi olan çikolata kurbağasını bana doğru fırlattı. Bu sefer kurbağayı yakalayamadım ve sıçrayıp camdan atladı. "Tühh..." dedim muzip muzip. | |
| | | Blaise R. Longrange Slytherin 1. Sınıf ~ KSKS Dersliği Sorumlusu
Mesaj Sayısı : 521
Seviye RP Puanı: (40/100)
| Konu: Geri: Herşeyin Başlangıcı... Ptsi Ağus. 03, 2009 1:34 pm | |
| En sonunda 1.Kompartımandan kafamı uzatıp içeri baktığımda onu görüyorum. Sarı saçları simsiyah cüppesinde parıl parıl parlıyor. Elimde olmadan gülümseyerek bakakalıyorum ve Elaine’in kahkasıyla kendime geliyorum. Aptallığıma gülüyor olmalı. Ne diyeceğimi kestiremesem de birden konuşmaya başlıyorum
“Oturabilir miyim?” diyorum önce. Hepsi başlarını sallayınca da hemen Luna’nın yanına oturup eline yapışıyorum. Keşke yanımızda kimse olmasa. Onu öpmemek için kendimi tutuyor , bayağı zorluyorum ki bu da beni rahatsız ediyor. Aklıma gelen saçma sapan düşünceleri beynimden uzaklaştırmak için ikizlerin yanında ki diğer kıza dönüyorum. Kumral ve sürekli gülümseyen bir kız onu tanımıyorum. Ama kız beni yavaş yavaş süzüyor ve bundan onun beni tanıdığı gibi bir izlenime kapılıyorum. Bu yüzden kızlara dönerek ;
“Bizi tanıştırmıyor musunuz?” diye soruyorum. Bir an için Luna’nın yüzünü buruşturduğunu sonrada zoraki bir gülümsemeyle , bakışlarını kedisinden benim yüzüme kaydırarak ;
“Bu Clementine Alcore , Clementine bu da Blaise Thomas Longrange” dediğini duyuyorum ve o an bunu sormamam gerektiğini anlayarak pişmanlıkla kıza doğru elimi uzatıyorum. Kızın ellerini aceleyle sıktıktan sonra tekrar Luna’nın ellerini avcuma alıyorum ve yanaklarını tutkuyla öperek kulağına ;
“Seni özledim” diye fısıldıyorum. Clementine dışarıya bakıyormuş gibi bir havaya bürünüyor, Elaine ise duymamış gibi yapmaya zahmet etmeden sesli sesli öksürüyor. Luna’nın gözlerinin içine dalıyorum ve yanaklarının pembeleşmeye başladığını farkederek kendimi frenlemeye çabalıyorum…
| |
| | | Clementine R. Alcore Ravenclaw 1. Sınıf ~ Kütüphane Görevlisi
Mesaj Sayısı : 624 Ruh Hali :
Seviye RP Puanı: (40/100)
| Konu: Geri: Herşeyin Başlangıcı... Salı Ağus. 04, 2009 9:53 am | |
| Ben meraktan kıvranırken Jo gülmeye devam ediyordu. Zaten ne diyeceğini bilemez şekilde duran Lu, Jo'nun gülmesine sinirlenerek ortaya ufak bir tehtit savurdu. Sorduğum sorunun bu kadar sorun yaratacağını sanmamıştım ama yine de Jo ve ben eğleniyor gibiydik. Jo'yu susturmayı başaran Lu bana dönüp elinden geldiğince sorumu yanıtlamaya çalıştı.
"Ee, aslında evet, başka birini bekliyordum ve o başka biri benim için gerçekten özel."
Lu cümlesini bitirdiğinde yeniden Jo'nun yeniden gülmeye başlamasını kaale almamaya çalışarak anlatmaya devam etmek için ağzını açtı. Fakat tam o sırada kahkalar içinde Jo konuşmaya başlamıştı.
"Aslında fazla umutsuz, sevgilisini Blaise Thomas Longrange'in onu unutmuş olması konusunda endişeleniyor."
Bu cümleyi duymasıyla birlikte iyice sinirleri tepesine çıkan Lu az önce de yaptığı gibi elindeki kurbağayı Jo'ya fırlattı. "Kes sesini." derken gülmeye başlayan Lu, kavga ederken bile ne kadar eğlendiklerini göstermişti. İşte o an aklımdan "İyiki bu kompartımanın kapısını açmışım. Gerçekten eğlenceli bir yıl bizi bekliyor." diye geçirdim. Onlar atışmaya devam ederlerken kompartımanın kapısı açılmasıyla dikkatim kapıya kaydı. Oldukça yakışıklı bir çocuğun içeri baktığını gördüğümde ise direk Luna'ya döndüm. Evet doğru tahmindi beklenen çocuk işte gelmişti. Bunu Luna'nın parlayan gözlerinden anlayabiliyordum.
Yeniden bakışlarımı çocuğa çevirdiğimde bizi sanki görmüyormuş gibi bir hisse kapılmıştım. Oturabilir miyim? diyip herkesin onayladığını görünce içeri girip benim oturduğum yere doğru ilerlemeye başladı. Durucak gibi gözükmüyordu bu nedenle çabucak kalkıp Jo'nun yanında geçtim.
"Jo, şunlara baksana dünyayı unutmuş gibiler. Az önce kalkıp yanına geçmesem çocuk üzerime bile oturabilir gibiydi." dedim yarı şaşkınlık yarı muziplik içeren bakışlarla.
Sonra daha demin onun hakkında konuşurken, sanki zamanını biliyormuşcasına kapıyı çalan çocuğu incelemeye başladım. Sarı saçları ve sevimli yüzüyle hoş gözüküyordu. Tam da Luna'ya uygun biri olduğunu düşünebilirdim ama biraz kaba biri gibiydi. Bakışlarımı üzerinde hissetmesi nedeniyle benim olduğum yere bakmasa benim orda olduğumu farketmeyecek gibiydi. Blaise'in zoraki ifadeyle “Bizi tanıştırmıyor musunuz?" demesinin aksine gayet içte ve sevecen bir ifadeyle bana dönen Luna “Bu Clementine Alcore , Clementine bu da Blaise Thomas Longrange” diyerek bizi tanıştırdı. Zoraki bir şekilde Luna'nın elinden ayrılmanın verdiği hoşnutsuzlukla bana elini uzatan Blaise'in elini sıktım. Ama fazla aceleciydi. Bende "Uzatmasan da çok büyük sorun olurda sanki..."diye düşündüm elini sıkarken. Luna'nın bakışları yeniden çocuğun üzerine kaydığı zaman Blaise'in elleri de yeniden Luna'nınkiler bulmuştu.
Bundan sonrasını takip etmeme gerek olmadığını düşünerek camdan dışarı bakmaya başladım. Bu duruma biraz daha katlanabilirdim sanırım. Ama eğlenceli başlayan yolculuğumuzun bu çocuğun gelmesiyle bölünmesinden dolayı duyduğum rahatsızlık gittikçe artıyordu. Bu nedenle Jo'ya dönüp "Sence biraz dolaşmaya çıksak nasıl olur acaba?" diye sordum. İlginin benim üzerimde olması gereken fakat olmayan zamanlardan nefret ederdim. Artık Luna'nın ilgisini çekebiliceğimi de düşünmediğim için Jo'ya dışarı çıkmayı teklif etmiştim. En azından belki yapıcak bişiler bulup bizim varlığımızdan rahatsız gibi gözüken bu çifti yanlız bırakmış olurduk. Gerçi bu durumda fazla sürmeyecekti belki on belki, onbeş dakika... Evet, Luna çok özlediği Blaise ile daha fazla zaman harcamak isterdi ama ilk etapta bu kadar süre onlara yeterdi. İyice özlem gidermek için kendilerine başka bir zaman yaratmaları gerekti... | |
| | | Regina L. Archangel Slytherin 1. Sınıf ~ İksir Bölümü Düzenleyicisi
Mesaj Sayısı : 270 Ruh Hali : Nereden : İngiltere(:
Seviye RP Puanı: (40/100)
| Konu: Geri: Herşeyin Başlangıcı... Çarş. Ağus. 05, 2009 1:55 pm | |
| Birden kompartıman çok daha sıcak bir hale geldi, çünkü Blaise'in o sapsarı kafası kompartımandan içeriye girmişti. Nefesimin kesildiğini farkettim, her zamanki gibi büyüleyiciydi. Zarif ve ince dudakları beni görmenin sevinciyle yukarıya doğru kıvrılmıştı. Yanımda oturan Clementine'ı farketmemişçesine bana doğru yürüdü, Clementine telaşla yanımdan kalktı ve Jo'nun yanına oturdu. Artık yanımda olan Blaise ellerimi tuttu ve gözlerimin içiçne baktı. Rüya gibiydi, her zamanki gibi.
Daha sonra Clementine ve Blaise'i tanıştırdım, iyi anlaşmalarını umuyordum. Altın kural “Asla yakın arkadaşının sevgilisiyle kavga etme.” Özellikle bu yakın arkadaşın henüz tanıdığın biriyse. Bu yüzden ikisi de birbirlerine sevecenlikle gülümsediler. Derken Blaise yeniden bana döndü. Clementine bakmanın saygısızca olduğunu düşünüyor olmalıydı ki pencereden dışarıyı izlemeye başladı.
“Seni özledim.” Blaise, ben de seni özledim ama bunu burda söylemen yaklaşık 2 gün boyunca Jo'nun acımasızca dalga geçmesine mağruz kalacağım anlamına geliyor. Evet, Jo dediklerini duymuş olmalı ki, gayet de kaba bir şekilde öksürüyordu, gözlerimi devirmekten kendimi alamadım. Clementine gerçekten rahatsız olmuş gibiydi, bu yüzden Jo'ya dışarı çıkmak gibi bir şeyler söylediğini duydum. Minnetle gülümsedim. Jo'nun alaycı bakışları üzerimdeyken rahat edemiyordum çünkü.
"Şimdi gidiyoruz, ama birazdan döneriz." dedi Jo gülümseyerek. "Keyfini çıkarın..." dedi Clementine kıkırdayarak. İkisi de kompartımanın açılan kapısından dışarı çıktılar. "Çok iyi bir kız." dedim Blaise'e Clementine için. Blaise gülümsemekle yetindi. "Neden sürekli seni düşünüyorum?" dedi Blaise gözlerimin içine bakarak. "Bilmem..." dedim gülümseyerek. "Belki de bu aşktır?" diye bitirdim sözümü. Avuçlarının arasındaki ellerimi daha sıkı kavradı. Bunu evet olarak kabul ediyordum... | |
| | | Blaise R. Longrange Slytherin 1. Sınıf ~ KSKS Dersliği Sorumlusu
Mesaj Sayısı : 521
Seviye RP Puanı: (40/100)
| Konu: Geri: Herşeyin Başlangıcı... Perş. Ağus. 06, 2009 8:54 am | |
| Regina’yla ilgili tüm hayallerim Elaine’in sesiyle bölünüyor ;
“Şimdi gidiyoruz, ama birazdan döneriz” diyor sırıtarak. Yanımdan geçerken gülümsemekte olan Clementine’de
“Keyfini çıkarın” diye ekliyor. İkiside dışarı çıkınca Luna
“Çok iyi bir kız” diyor. Bense “Evet çok sevimli ve iyi bir kız” demek yerine kafamı sallıyorum. Konuşmak istemiyor , ona daha yakın olmak istiyorum. Gözlerimi onun masmavi gözlerine dikerek ;
“Neden sürekli seni düşünüyorum?” diyorum. Gerçekten de öyle , aklımdaki tek şey genelde Luna oluyor…
“Bilmem” diye cevap veriyor ve ben devamının geleceğini umarak ona bakıyorum en sonunda ;
“Belki de bu aşktır?” diye ekliyor. Avuçlarımın arasındaki ince ellerini sıkıyorum , ne demek istediğimi anladığından eminim. Sonra daha fazla dayanamayarak onu kendime çekiyorum , dudaklarına yapışıp uzunca bir süre öyle kalıyorum… Tekrar tekrar onu ne kadar çok sevdiğim söylüyorum ve Luna başını omzuma yaslıyor , sapsarı saçları bu sefer benim cüppemde parıldıyor…
| |
| | | | Herşeyin Başlangıcı... | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|